28 Eylül 2011 Çarşamba

Irvin Yalom'dan Hayatın Anlamı

ÖLÜMDEN EN FAZLA KORKANLAR, ÖLÜME İÇLERİNDE ÇOK FAZLA YAŞANMAMIŞ HAYATLA YAKLAŞANLARDIR.

Irvin Yalom'un “Annem ve Hayatın Anlamı” adlı kitabını bir solukta okudum.
Yalom'u “Nietzsche Ağladığında” adlı eseriyle tanıyordum. O kitabını da okumadım aslında. Bir de “Aşkın Celladı” varmış. Ancak Yalom bu kitapla kendini bana bir güzel tanıttı.
Çok farklı bir terapist olduğu apaçık ortada. Öykülerinde hastalarının yaşamlarından ve karakterlerinden çok kendisiyle ilgili öz'ler saklı.
Anne ve Hayatın Anlamı; ölüm üzerine, insanın daha anlamlı yaşamak için verdiği kişisel mücadeleler üzerine derin gözlemler içeren bir kitap.
Aslında bu kitabı anneler gününde okumayı benim kadar seven anneme almıştım. O henüz okumaya fırsat bulamadı. İçeriği benim beklediğim gibi değil, çok daha etkileyici.
Yalom ve annesi arasındaki ilişki, aşılması ve derinlemesine irdelenmesi gereken sorunlar, geçmişten bugüne söylenmesi gereken sözler ve ölümle yüzleşme. Hikayelerde saklı olanlar..
Hikayelerden en sevdiklerim; Annem ve Hayatın Anlamı ve Yas Terapisinde Yedi İleri Ders. Macar Kedinin Laneti beni en çok düşündüren öykü. Gerçeğe en uzak olanı olmasına rağmen; diyaloglar, kullanılan metaforlar anlatılmak istenenle çok uyumlu.
Bir kadın tarafından öldürülen kedi, dokuzuncu hayatını ondan ve neslindeki kadınlardan intikam alarak geçirir. Terapist sonuncu hayatını rüyalarda gezerek ve kin beslediği kadının erkeklerini korkutmayı bekleyerek geçiren kediyle rüyasında bir terapi uygular. Ve kediye ölümünü ve bekleyerek geçirdiği hayatını aynı tabakta sunar.
Kediye der ki:
“Dokuzuncu hayatının devam etmesini istiyorsun ama aslında dokuzuncu hayatını yaşamıyorsun. Yalnızca askıya alınmış bir canlılık durumunda var oluyorsun.”
Kafası karışan kedi insana acır. İnsanlar öleceklerini bile bile, tek bir hayatları da varken yaşamaya nasıl tahammül edebiliyorlar? Hayatın herhangi bir noktasından, herhangi bir etkinliğinden nasıl zevk alabiliyorlardı?
Biz insanlar ölümü çok düşünürüz. Özellikle hayatın bazı evrelerinde. Ama sonra boyun eğiyoruz. Ya aklımızdan çıkarıyor ya da ölüme açıkça meydan okuyoruz. (Ölümü korkutucu kılan bir şey yok aslında. Bilincin sona ermişken, var olmayan bir hiçlik iken neyden ürkebilirsin ki!) Ne yazık ki insanlar bunu güven verici bulmazlar.
İkna olmayan kedi kafasını karıştıran şu cümlelerle ölümü tanımaya başlar. “Ölümün olduğu yerde ben yokum; benim olduğum yerde ölüm yok.”
HİÇ ÖLÜM İLE SEN AYNI ANDA VAR OLABİLİR MİSİN?

Çoğu insanın ölümle karşılaşmamak için hayatını yaşamaktan vazgeçtiğini de söyler Yalom. Ölüm borcunu ödememek için hayat kredisini reddetme ile imgeler.
Macar kedi ölümü ve hayatı erteleyişinin verdiği sıkıntıyı iyice tartar. Laneti geri çeker. İşte böyle! Masalla sona eriyor kitap. Ancak yaşamdaki tek gerçek olan ölümü ana tema olarak kullanır. Kendini kendi ölümüne hazırlayarak..

22 Eylül 2011 Perşembe

DUVAR


Yoksul mahalleler çiziyor bir ressam
Neşe dikkat kesilmiş
Bir çocuğun dudak kenarında belirmeye hazır.
Güneş parlıyor damla damla
Ressam almış eliyle koymuş insanı oraya.
Tablo:
Bir zenginin duvarında süs
Ressamın belleğinde kalıcı bir enkaz
Boyacı çocuğun yıllar süren bakışı
Bahşişini vermeyi unutan babalık.

Ve rengi değişse de trajedisi değişmeyen duvar.

Gece ve Yeşil

 Son zamanlarda duygularımın değişkenliğinden, geçmişe dönüşlerdeki acımasız gerçekliğimden korkmaya başladım. Ukte olarak kalan ne varsa ağlaya ağlaya dökmek istiyorum. Yaşadıklarımın ve hissettiklerimin benzerlerini görüyorum. Ve aynı zamanda her şeyin nedenini de... İnsanların birbirine benzeyişleri, ayrılıkları, basitlikleri can yakıcı. Bitmek bilmez arzuları, yalanları, hırsları da mide bulandırıcı...
Yaşamıma hep en değerlileri aldığımı düşünürdüm. En özel olmak için özel insanlarla olmam gerekir ya! Ama şimdi görüyorum ki; o kadar sıradan ki yaşadıklarım, onların elinden tutup uçurumun kenarına bırakamıyorum bile. Her cümlem bir öz eleştiri oluyor ve yoruluyorum.
Birinin sevgisine ve şefkatine o kadar ihtiyacım var ki! Aşkın hayatımı doldurmasına, hayatıma yön vermesine ihtiyacım var.
Rüyalar açlığı doyurur, şiirler isyanı sessizleştirir. Ve yakınımdan kimse rahatsız olmaz. Bir ben; mum ışığında; okusam mı yoksa yazsam mı; ya da uçsuz bucaksız hayallere mi dalsam diye ikilemdeyim. Üçlemde hatta dörtlemlerde...
Kalemin gölgesi düşüyor gerisine. İnceliyor bir müddet, ama sozsuzluğa uzanmıyor. Sürrealist düşlerle realist yaklaşımlar birbirine karışıyor. Ve gitgide saçmalıkla buluşuyor yazının sonu.
Aşkla başlayan her cümle yerini zamanla başlangıçsızlığa, sonsuzluğa ve yalnızlığa bırakıyor. Bir sayfalık yazım süresince elim nedense yoruluveriyor. Kafka'yı alıyorum elime. Çoğu zaman neyden bahsediyor, kaçırıyorum. Okuduğum cümleyi sadece okuyorum. Yazdığımı sadece yazıyor ve kadınlığımı saklıyorum.
Ey Gece, Yeşil Hırkam ve Ben....   
l.l.zar